18 Kasım 2010 Perşembe

Ayılar, Oyuncaklar ve Tezatlar

Eşimin oğlumuzun odasına aldığı tülü görünce fark ettim, ayıları çocuklarımızın hayatına ne kadar çok sokmuşuz meğer? Üstelik büyüklerin gündelik algısının tersine, ona sevimlilik katarak. Gündelik hayatta ayı, korktuğumuz hayvanlardır. Artvin'den, Kastamonu'dan "ayı saldırdı" haberleri gelir. Bir arkadaşım Artvin'de ölçüm yaparken ayının saldırısına uğramış örneğin. Hayvanat bahçelerinde ayı ile aramıza demir parmaklıklar konur, onları hapsederiz hücrelere. Ya da burnuna halka takar oynatırız, aşağılarız. Kaba saba kimselere "ayı" deriz. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı deriz. Yani ayılarla aramız pek bir limonidir.

Ancak ayılara bu duyguları besleyen biz büyükler onun oyuncaklarını, çizgi filmlerini (örneğin Ayı Yogi), resimlerini ve şarkılarını (Barış Manço: Ayı) yapmışız. Oğlumuzun odasının perdesinde, dolabında, beşiğinde ve kıyafetlerinin bazılarında, hatta bornozunda ayı şekilleri var. Oyuncaklarından bazıları da ayılı.

Uzun lafın kısası insanoğlu bir tuhaf. Ayıları sevmeyiz aslında, ama onları çocuklarımızın hayatına sokmuşuz sevimlileştirerek. Aslında onlar gerçekten de her hayvan gibi sevimli hayvanlar değil mi?!

16 Kasım 2010 Salı

Caillou mu Keloğlan mı?


Aslında her ikisi de!... Birisini öbürüne tercih etmek sözkonusu değil. Ama son yıllarda bir Caillou hayranlığıydı gidiyor. Hem tv programlarıyla hem de her çeşit ürünüyle... Kanada menşeeli bu kel oğlan çocuğu bana bizim Keloğan'ı hatırlatıyor. Elbette Caillou tüm dünya çapında tanınıyor. Televizyon izleyip de Caillou'yu tanımayan çocuk yok gibi. Biz de farkında olmadan Caillou ile tanışmışız meğer. Aldığımız bir kumbara Caillou kumbarasıymış. Tüm bunlar bana bizim cin fikirli Keloğlan'ımızı ne kadar ihmal ettiğimizi, onu çocuklarımıza tanıtmada ne kadar yetersiz kaldığımızı farketmemi sağladı. Gerçi son zamanlarda TRT bu konuda önemli bir çaba gösteriyor. Ama yine de yeterli değil galiba... Ne yapabiliriz diye bir düşünmek lazım kanımca...