7 Mart 2011 Pazartesi

Victor'un ardından...

Bu yazıyı okuduğunuzda, "Be mübarek! Neden sağlığında yazmadın da şimdi yazıyorsun?" diyebilirsiniz. Haklısınız. Ne deseniz haklısınız.
Victor Ananias'ı, 1995-1996 yazlarında çalıştığım Bitez'deki Toloman Otel'de tanıdım. Zayıflığı, vejeteryanlığı ve babasının Şili'li annesinin İstanbul'lu olması ile dikkatimi çekmişti. Bodrum'da Buğday adında bir lokanta işletiyor, arkadaşımın annesi bu lokanta için poğaça hazırlıyordu. Ben de o sayede öğrenmiştim böyle bir lokanta olduğunu.

Yıllar sonra Afyonkarahisar'da bir dinlenme tesisinde Buğday'ın İstanbul'da bir dernek halini aldığını ve yine aynı isimde bir de dergi çıkardığını öğrendim.

Victor çok zor bir işin üstesinden geliyordu aslında. Herşeyin özünden ve doğallığından uzaklaştığı günümüzde insanların doğayla barışık olarak yaşayabileceğini kanıtlıyordu kurduğu dernekle ve çalışmalarıyla. Cesurdu aslında. Kimsenin cesaret edemediği şeylere girişmiş, bu alanda yapılan çalışmaların öncüsü olmuştu genç yaşında. Şimdilerde üniversitelerde ekolojik tarım bölümleri kuruluyor, ciddi büyüklükte bir ekolojik tarım pazarı oluşmuş ve insanlar artık daha bilinçlilerse bu konuda, O'nun ve derneğinin öncülüğü yadsınamaz kuşkusuz.

Dağdan topladığı mantarlardan dolayı zehirlendiği yönünde çıkan haberler doğru mu bilmiyorum. Ama Victor, hani İngilizler Sör derler ya asil insanlara, işte benim için de Efe idi aslında, asildi. O'nun yolunda binlerce insan artık daha bilinçli, doğaya daha saygılı. Bu büyük insanı genç yaşında kaybetmek ülkemiz için gerçekten büyük bir kayıp. O'nu görmüş, hikayesini öğrenmiş bir insan olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Ama O'nun bize gösterdiği hayat tarzından gıdım birşey öğrenmemiş olduğumun farkındalığıyla kendimden utanıyorum.

Ruhun şad, makamın Cennet olsun Victor Abi!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder